12 Aralık 2010 Pazar

“Englishman in New York” Halleri...

Yıl 1987, ben 11 yaşındayım ve çat pat İngilizce konuşmaya çalışıyorum şarkı sözlerinden öğrendiğim kelimelerle... ve aynı yılın yazında Lefke’deki evin arka terasında kuzenim Lale ile Ispanyol dansı yapmaya çalışıyorum Madonna’nın ‘La Isla Bonita’sıyla... Madonna dışında o yıl bir kişi ile daha tanışmıştım ‘Englishman in New York’ şarkısıyla... Sting!  Belki Madonna kadar çok hit yapmadı ama, ilk duyduğum şarkısı bir durum belirleme tanımı oldu benim için uzun yıllar sonra.

Şarkıda kendini New York şehrinde “yabancı” hisseden bir İngiliz’di Sting; çoğu kez bizim de çeşitli durumlarda kendimizi yabancı hissettiğimiz gibi. Ama sanırım bu his konusunda, biz Sting’den birkaç adım daha öne geçtik. O, durumların kendine verdiği rahatsızlığı gizleyemiyordu, gizlemek de istemiyordu aslında, ama biz rahatsızlıklarımızı o kadar iyi kamufle etmeyi öğrendik ki ‘Oscar’ a aday olabiliriz böyle durumlarda.

Telefonda konuşurken mesela; hoşlanmadığımız veya problem yaşamış olduğumuz birisinden bahsediyorsa karşıdaki, tepkimizi ölçmek amacıyla “hmmmm......duydun mu...” deyip konuyu değiştirmekteyiz çoğu zaman. “Niye bana ondan bahsediyorsun? Ne bilmek istiyorsun da soruyorsun?” demiyoruz açıkça... Bir iş toplantısında; proje arkadaşımız arkamızdan iş çevirmiş ve sunumu değiştirmişse, hemen konuyu sahiplenebiliyoruz zorda kalınca, içimizden de “ohhhh! İşte böyle iş bağlarlar” diyoruz, küçümseyen bakışımızla. Doğru olan davranış bu değil aslında, ama hangimiz ne olup bittiğini anlatmayı tercih ediyoruz böyle çetrefilli anlarda!?!?!?!... Bir parti ya da eğlence ortamında çok iyi vakit geçiriyor gibi davranabiliyoruz, amaç ortama uymak ya; öyle bir uyuyoruz ki kendimiz bile inanıyoruz sonra yaptıklarımıza... Dans etmeyi sevmeyenler pistten inmiyor, şarkıları bilmeyenler eşlik ediyor canlı müziğe gece boyunca...

Sting  maskesizdi şarkısında, ama bizim o kadar çok maskemiz var ki aslında, gerçek yüzleri unutmuş bile olabiliriz takma yüzlerin ardında... Artık kendi içimizde yaşıyor hale geliyoruz farklılaşmaları ve anlamıyor hale geliyoruz kendi hareketlerimizi en sonunda...

Bu durum yeni dostluklarımızı da etkiliyor, yeni iş bağlantılarımızı ve sosyal yaşamımızı. Güven yok artık, iki profesyonel oyuncu şeklinde tanıyor ve davranıyoruz birbirimize, dürüstlüğe gerek olsa da... Bazen sıfırdan başlamaya karar veriyoruz her şeye; işe, aşka ve her türlü ilişkiye, ama olmuyor, karşımızdaki maskesiyle otururken masada, nasıl şeffaf olabiliriz ki bu durumda, eşitlik olmaz; 1-0 yenik başlanmaz ki maça...

Tabii bizi biz olarak gören ve bilen insanlar çıkmıyor da değil, az sayıda olsa da. İyi ki onlar var da rol yapan bir “Englishman in New York” olmak zorunda değiliz 24 saat boyunca.

Var mısınız bir “maskesiz” baloya?

21.09.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder