Yüzümde
yaramaz bir gülümseme ile bilgisayar ekranına bakıyordum, o yanıma
geldiğinde... “Hayırdır?” diye sorunca; ona “tatlı takipçilerimden”
bahsettim; bir şekilde ruhlarına dokunduğum insanlardan... Belki de
nasıl etkilendiklerinin tam farkında olmadan, ancak yazılarımdan
yaptıkları alıntılarla, kendi yazılarındaki tarz değişimleri ile, nasıl
mutlu olduğumu... Bazı deneme yazanlar, bu tarz etkileşimleri;
taklitçilik sayıp, eleştirirken, benim bu etkileşimi takipçilik olarak
gördüğümü, ve bu takibin ruhumu okşadığını anlattım, ekranda yazdığım
bir denemeden etkilenen okurun, sözcük dizilimlerini incelerken...
Konu
konuyu açarken, bu beklenmedik, ani gelişen sohbette; “hayallere”
geldik, ve demir attık birden, o bana hayallerini gerçeklere bağlayıp,
kendini tuttuğunu, sınırladığını anlatırken... “Hayallerde sınır yoktur”
dedim kendine, “... sonsuzdurlar”. “İstersen bir kedi olabilir,
hayalini onunla özdeştirerek yaşarsın; tüylerini kabartır, sırnaşır,
mırmır ses çıkarır, patilerinle merak ettiğin objelere dokunursun,
istersen imkansızı hayal edersin, ama kendini tutmazsın. Hayallerin
çizgileri yoktur; boyama kitaplarındaki gibi. İstediğin kadar
çizgilerden taşar, istediğin renklere dönüşebilirsin...”diye devam ettim
sözlerime...
Sohbetimizden
kısa bir süre sonra, konuştuklarımızı düşünerek geçtiğim büyük ağacın
yanında; önce bir ağaç yaprağı oldum, yeşilin en güzel renginde,
damarlarım vardı incecik, yumuşak yaprak dokumun üzerinde...
Sonra
hafif bir esintiyle ayrılmak istedim, asılı olduğum daldan, ve berrak
bir nehirde dans ederek ilerledim, üzerimde su damlacıkları, alttaki gri
taşları seyre dalarken...
Nehir
yüksek bir şelaleye döndüğünde, aşk oldum her görenin kalbinde duyduğu
coşku ile; o aşkla nefes oldum, sevgilinin yanına gittim, uyurken
teninde gezindim ılık bir nefes ile...
Sonra
o nefesle bir tohum oldum, büyümek için yine... yağmur yağdı, günler,
aylar, mevsimler geçti ve kocaman bir ağaç oldum, yanından yürüyerek
ilerlediğim ve hayaller kurduğum, yolumun üzerinde...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder