12 Aralık 2010 Pazar

Mermerci Sendromu

Magazin haberlerini okumak, eskiden beri beni dinlendiren, ciddi konulardan uzaklaştıran ve yeni ‘trend’leri öğrenmek için başvurulan iyi bir yol olmuştur hep. Televizyon dedikodu programları ne kadar sıkıcı gelirse, gazete eklerini okumaksa o kadar eğlencelidir benim için... Ancak burada yanlış bir anlaşılma olmasın, Kıbrıs’taki ‘çakma sosyete’den bahsetmiyorum;  her gün gördüğümüz ve sahte çanta ve takılarla dolaşan, birkaç casino programına gitti diye, ve yerel gazete veya tv’ye hasbel kader görüntü verdi diye kendini Caroline Koç veya Kate Middleton zanneden... ne demek istediğimi anladınız...
“Cemiyet Hayatı”nın Türkiye’de en çok takip edilen ailelerinden biri de Mermerci Ailesi’dir. Ender Mermerci’nin eşini kaybettikten sonra, kızları ile birlikte yaşadığı son yirmi yıllık dönemi, ister istemez herkes en az bir kez okumuş veya duymuştur... ve tabii Yosun – Tansa ve Derin Mermerci kardeşlerin yaşadıkları aşklar, evlilikler, giydikleri kıyafetler, kısaca 24 saatlerinin 24 saati, haber malzemesi olmuş ve olmaktadır... Bu güne kadar hiç internette arama yapmamama rağmen, Cem Uzan – Derin Mermerci ilişkisinin Wiki-Leaks’den sonra, yeni gündem maddesi haline gelmesi, benim bu aileye merak duymama neden oldu... Kimdi bu insanlar? ve bu şaşalı hayatı nasıl sürdürüyorlardı?...
Kısa araştırma sonrası veriler: Merhum baba iyi bir para bırakmış, ve o para da parayı çekerek artmış... Yani bahse konu aile şu anda ‘yiyor, içiyor, geziyor, tozuyor, eğleniyor, alış veriş yapıyor’ ve başkalarına göre ister sonucu sansasyon olsun, ister skandal, hayatı gönüllerince yaşıyor... En azından dışarıdan görüneni böyle...
Eh... Bu resim de az çekici değil hani! Sabah kalkıp, hiçbir sorumluluğun olmadan istediğin gibi yaşıyorsun;  “Hadi bu hafta sonu Roma’ya gidelim”, “Hadi Paris Moda Haftası davetlerine olumlu cevap verelim”, “Boat Show’dan yeni yat alalım”, “Sevgilime 50 bin Euro’luk saat alayım” gibi... Böyle bir durumda; ne ekonomik kriz etkiler sizi, ne politika, ne fırtına, ne kasırga...
Okuduğum birkaç yazıda; Türkiye için yurt dışında, bağlantılarını da devreye sokarak, lobicilik çalışmaları yaptıkları, çeşitli vakıf ve derneklerde çalıştıkları, iyi eğitim aldıkları gibi bilgilerle karşılaşmış olsam da, tahmin edebileceğiniz gibi, sosyal hayatları hep önde olmuş bu ailenin... Ve hep ‘Zenginin malı, züğürdün çenesini yormuş’...
Aslında belki de bu bir sendromdur... Nasıl ‘Aşk-ı Memnu’ dizisi sırasında, millet ‘Bihter’ takıları ve kıyafetleriyle bir ‘özdeşleşme’ yaşamaya çalışmışsa, belki de yaşanmak istenen, rahat, sorunsuz hayatları izlemek de böyle bir etki yaratıyordur... Güzel ve iyi ‘görünen’, her zaman arzu edilmiş, ve tabiri caiz ise taklit edilmiştir; çakmaların yaptığı gibi!
1933 yılında Cemal Reşit Rey’in bestelediği “Lüküs Hayat Opereti” üzerinden 80 yıl gibi bir süre geçmiş olsa da, hem Operet hala popülerdir, hem de yaşanan ‘janjanlı’ hayatlar....
Şişli'de bir apartıman
Yoksa eğer halin yaman
Nikel-kübik mobilyalar
Duvarda yağlı boyalar

İki tane otomobil
Biri açık, biri değil
Aşçı, uşak, hizmetçiler
Dolu mutfak, dolu kiler

Hanım gider, sen gidersin
Gündüzleri çaydan çaya
Gece olur, davetlisin
Ya dineye ya baloya

Hey
Lüküs hayat, lüküs hayat
Bak keyfine yan gel de yat
Ne güzel şey
Oh ne rahat
Yoktur eşin lüküs hayat

Yaz gelince adadasın
Mayo giymiş kumlardasın
Etrafında güzel kızlar
Canın çeker, burnun sızlar

Hanım motorla dolaşır
Hanım serbest, kim karışır
Takarsın şeyleri bazı
Dünya böyle sen ol razı

Sen de kendi hesabına
Topla akşam etrafına
Sarıları, esmerleri
Kır şampanya kadehleri

Hey
Lüküs hayat, lüküs hayat
Bak keyfine yan gel de yat
Ne güzel şey
Oh ne rahat
Yoktur eşin lüküs hayat
 

04.12.2010

1 yorum:

  1. süpersin canım, çok güzel yorumladın vallahi...

    YanıtlaSil