12 Aralık 2010 Pazar

Tanımak...

Tanımak ne kadar zordur birini?
Hatta biz tanıyor muyuz kendi kendimizi?
Belki de yaşamanın tüm anlamı budur,                       
Önce anlamak kendimizi,
Ve sonra anlatmak ne demek istediğimizi...

***
Yaşam, ilişkiler üzerine kuruludur; aile, arkadaş, dost, yakın ahbap, sevgili, eş, dünür, patron, çalışan... diye uzar gider bu liste. Ve karşımızdaki her insanla, ve her grupla bir mesajlaşma içindeyiz sürekli, kendimizi daha iyi ifade etmek, ve belki de karşımızdaki insanları daha iyi yönlendirebilmek için...
Ancak ilişkilerde, hayatta olmayan bir kuralsızlık vardır. Bir bitki aldığınız zaman mesela; onun bir sulama ve bakım bilgisi vardır; okursunuz, uygularsınız ve herşeyi doğru yaptığınızda, bir elektronik alet gibi herşey tıkır tıkır çalışır, bitki büyür, çiçek açar... Ancak, bir kişi ile yaşadığınız olumlu veya olumsuz deneyimleri, başka bir kişiye uygulamanız mümkün değildir. Hayatınıza giren her insanın, size verilmeyen ve sizin o kişiyi ‘kurcalayarak’ anlayacağınız, okuyacağınız bir kılavuzu vardır, ki buna ulaşmak için çaba ve sabır göstermeniz gerekir...
Bu tanıma sürecinde, bir de arka planda işleyen süreç vardır ki, çoğu zaman bunun farkında bile değilizdir; “kendimizi anlama ve tanıma süreci”!
Her durum ve koşulda verdiğimiz tepkiler, aslında içimizden gelen bir mesajdır bize; belki bilinç altımız, belki kalbimiz, belki de mantığımız, ne istediğini, yani neyi istediğimizi farklı bir yoldan söylüyordur bize... ve işin zor tarafı, bu istek veya mesaj; her kişiye, her duruma ve zamana göre farklılıklar  gösteriyordur... çünkü beklentiler de farklıdır...
Ama kaçımız “neden”lerimizin, kendi söz, hareket ve seçimlerimizin asıl sebeplerini biliyordur?.. Çoğumuz “İçimden öyle geldi” derken, bunun çok da basit bir açıklama olmadığının bilincinde değildir!
Asıl süreç, kendini tanımaktır aslında ve hayatımızdaki canlı, cansız her varlık bir bilinçsiz misyonla bize bunu gösteriyordur; kimileri hayat boyu, kimileri sadece bir gün hayatımızda var olup, bu yolda bizi aydınlatıyordur. Doğu Felsefeleri ile ilgili okuduğum bir kitapta; ‘Hinduizm’de ruhların yeniden doğması yani reenkarnasyonda amaç; tamamlanmamış bir aydınlanmanın, yani ruhun bilince erme sürecinin tek hayatta değil, birden fazla hayatta tamamlamasıdır’ deniyordu...
İyi-kötü, güzel-çirkin, acı-tatlı, parlak ve karanlık her şeye, ve herkese teşekkür etmeliyiz aslında, çünkü onlar olmadan bizler; ne istediğimizi, ne hissettiğimizi, neyi aradığımızı ve nelerden rahatsız oluğumuzu bilemezdik...
“Teşekkür ederim”...

06.11.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder