Yaşanan bazı olaylar ve beni yazmaya iten durumlar... Böyle
başlamıştım güne; sabah duşumu almış, kahvemi yapmış, güneş vuran kanepede
bağdaş kurmuş, yazıyordum bu haftaki yazımı... “Beyin fukaraysa, dil ukala
olur” düşüncesinde satırları yazmakta ve bundan keyif almaktaydım...
Sonra muhabbetinden zevk aldığım bir arkadaşım aradı; şehir
dışı bir sosyal sorumluluk organizasyonuna katılalım diye... Yalnız gitmek de
istemiyordum aslında, mutlu oldum, iyi bir yol arkadaşı bulduğuma...
Kahvemi bitirdim, aynaya baktım. Haftasonları makyajsız ve
salaş olmak hoşuma gidiyordu, saçlarımı tepeme topladım, spor ayakkabılarımı
giydim, evin camlarını kapattım ve arkadaşımı beklemeye başladım... Gün güzel
devam ediyordu; uzun bir doğa yürüyüşü yapacak ve güzel vakit geçirecektim... Ta
ki evin telefonu çalana kadar...
....!!!
....!!!
Aldığım haber, hiç beklediğim, tahmin edebileceğim birşey
değildi! Kalbim sıkıştı, sıcak bastı birden... Koltuğa oturdum, sakinleşmem
gerekiyordu... Konu bir sağlık meselesiydi, ve benim çok hassas olduğum biriyle
ilgiliydi. Panikledim. Huzursuzluğumu hisseden kızım (köpeciğim) geldi ve
karşıma oturdu, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu... Kendime sakin olmam
gerektiği yönünde telkinde bulundum ve soğuk suyla elimi yüzümü yıkadım...
Konu özel olduğu için buradan anlatmıyorum ama bir saat
kadar sonra edişelerim sonlandı!.. Gözümle ilgili kişinin iyi olduğunu, ve
geçici bir durum olduğunu görünce; rahatladım... Rahatladım derken ömrümden
ömür gitti aslında! Ama şu anda bu
satırları yazabildiğimden anlamışsınızdır iyi olduğumu, iyi olduğunu...
Sabah yazdığım satırlar; o satırlardaki kinaye, artık beni
yansıtmıyordu... Çok daha önemli birşeyler yaşamıştım çünkü... An’nın önemini,
değer verdiklerimin anlamını... büyük resmi tekrar görmüştüm o bir saatte...
Zaman zaman hepimizin gördüğü, ama sonra unuttuğumuz veya beynimizin unutarak
yaşamayı sürdürebileceği o resmi... ve resimdeki tahmin edilemeyenleri...
Yarım saat önce yaptığımız planın bile gerçekleşmeme
olasılığı vardı, ve bu oran öyle az da değildi... O yüzden çok da “gereksiz”
laflara bakmamak gerekirdi. Karşımızdakinin beyni fukara ise bu onun derdiydi,
benim onun ukalalıklarına takmamam gerekirdi...
Hayat tahmin edilemezdi ve edilemeyecekti...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder