09:30
(mesaj) “Günaydın canımmmmmm, iyi haftalar =))”
10:00 (mesaj) “x”
12:30 (mesaj) “Günün nasıl geçiyor? Öğlen n’apıyorsun?”
14:30 (mesaj) “Ne zaman buluşuyoruz?”
16:30 (mesaj) “Hafta sonu Ayşe’lerde toplanılıyormuş,
gideriz değil mi?”
17:30 (mesaj) “Kaçta geliyorsun?”
....18:30 (soru) “Günün nasıl geçti canım? Neler yaptın?” (yorum)
Anlatacak birşey kalmış gibi?!?!?!?!?
Tüm gününü bu şekilde geçiren insanlar tanıyorum. Sabahtan
akşama, arkadaşları, sevgilileri veya eşleriyle sürekli bir mesajlaşma hali
içinde... Bana garip geliyor doğrusu, belki gariplik bendedir ama; bu dostluklarda
ve ilişkilerde “iyi günde, kötü günde.... ölüm ayırana kadar” kısmı yanlış
anlaşılıyor benim gözümde...
İlk okul, matematik derslerinde “kümeler” konusu vardı,
bilmem hatırlar mısınız? Olimpiyat halkalarını anımsatırlardı hep bana. Kesişen
kısımları olan, ama ayrı kısımları da bulunan daireler... Zaman geçtikçe, bu
şekiller bana ilişkilerin ideal resmi gibi görünmeye başladı. İnsanlar;
bireyler; birbiriyle kesişen, ortak paylaşımları, değerleri, yaşanmışlıkları
olan, ama diğer kısımlarıyla da farklılaşan bireyler... Farklılaşırken, özgürleşen, öğrenen,
deneyimleyen ama ortak kesitinden kopmayan ve bu farklılıkları orada paylaşarak,
birbirini zenginleştiren kişiler, ilişkiler...
Ama zaman zaman, bu dairelerde, bir tanenin daha baskın bir
şekilde, diğerini çevrelediğini ve hapsettiğini görmüyor, yaşamıyor değiliz!..
Sürekli yapışık ikiz olma talepleri, sürekli birbirine benzeme eğilimleri,
karşıdakini yeniden şekillendirme istekleri...Kısaca, bir kıskaçta boğan
ilişkiler!
Bir yerde okumuştum, tam yazarını hatırlamıyorum ama; bu
boğma durumlarının altında, kişilerin değil, yaşanmak istenen beklentilerin
olduğunu söylüyordu. Yani, reforme edilmeye çalışılan durum; karşıdaki kişinin
eksiklikleri olarak göreceğimiz şeylerden çok, bizdeki beklentilerin, yaşanmak
istenen duyguların, karşıdaki muhatap farketmeksizin, ortaya çıkan, bir
yansıması olduğu belirtiliyordu... ve doğal olarak böyle durumlarda, her tür
ilişkinin çıkmaza girmesi, nefessiz bırakması beklenmekteydi. Tabii ki
ilişkiler, birlikte yaşanmalıydı; hücre arkadaşlığı olmadan, ve tabii ki
arkadaşlıklar olmalıydı; mecburiyet hissi yaratmadan...
Bu yüzden, bir durup gözlemlemek gerek yaşadıklarımızı,
talep ve yargılarımızı. Çoğu cevap bizde saklı, tek yapmamız gereken boğmak
yerine, nefes almalı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder