Bu haftaki yazımdan önce, sizinle geçtiğimiz haftadan,
aklımda kalan iki konuyu paylaşmak istiyorum: Birincisi, sosyal paylaşım
sistelerinin birinde gördüğüm, önce bayağı güldüğüm, sonra da üzüldüğüm bir
söz; “St Valentine, zina yapılmasına yardım ediyordu, sevgililer gününün anlamı
budur” (?!?!?!?!?!?!... yorum yapmak istemiyorum).
İkincisi ise, bir arkadaşımın paylaştığı ileti; ona da yorum
yapmayacağım, ikisinin de yorumu sizin. “Sevgi, yalnız bir insana bağlılık
değildir. Bir tutumdur. Kişinin yalnız bir sevgi nesnesine değil, bütünüyle
dünyaya bağlılığını gösteren bir kişilik yapısıdır. Kişi, yalnız bir kimseyi
seviyor, başka her şeye karşı ilgisiz kalıyorsa; sevgisi, sevgi değil,
genişletilmiş bencilliktir.” Karl Marks
***
Öncesi... Sonrası...
Bazen, beklemediğimiz anlarda, beynimizi meşgul eden
meseleden uzak diyaloglarda, konu konuyu açınca, paylaşımlar artınca,
benliğimizi sarsan, bizi başka bakış açılarına iten cevaplar bulabiliriz, iyi
dinlemeyi, ve doğru soruları sormayı becerebiliyorsak doğru zamanda. Ben de,
ayni böyle bir durum yaşadım, beklenmedik bir diyalogda, daraldığım bir anda.
Karşımızdaki kişi veya yakınlarımıza, çoğu zaman yardımcı
olmaya, bizce doğru yolu göstermeye çalışırız da; konu daha kişisel, “ben”le
alakalı olunca; unuturuz söylediklerimizi, kayboluruz sorularda ve bunalırız
bulamadığımız cevaplar halkasında...
İşte tam da öyle bir anda, bir telefon görüşmesi yapıyorum;
fiyatlandırma konusunda. Konu konuyu açmakta, görüşelim, program yapalıma
kaymakta ve benim söylediğim bir söz üzerine; daraldığım, boğulduğum halkaya,
karşıdan gelen cevapla bir kapı açılmakta.
Beynimi zonklatan konuda; herkese tavsiyeler veren ben,
farkında olmadan sürekli bir geçmiş muhakemesi, gelecek planlaması yapmakta,
yaparken de olmadığını iddia ettiğim toplumsal baskıların, aslında
bilinçaltından nasıl beni etkilediğini göremediğim anda; söylediğim bir sözle,
telefonun karşısındaki arkadaş, bulamadığım cevabı yüzüme vurmakta! Işık
tutumakta! Yeniden kendimi sorgulamamı sağlamakta!
Konu; “artık bunu yapmam lazım” dediğim anda, karşıdan gelen
“Neden?.. Takma!” cevabıyla aydınlanmakta...
Yazıyı sadece müdahil kişinin anlamasıyla sınırlı bırakmamak
için; daha açık ifade etmek gerekirse okuyuyuculara; geçmişi sorgulamak ve
geleceği planlamaktan, gerdiğim anla ilgili aslında. Toplumun baskısıyla, illa
yapılması gereken hayatı takvimleme ve programlamaların asılında bir anlamı yok
muhakemesini yaptığımızda. Çünkü ne biz, ne de karşımızdakiler makine değil en
sonunda, ve matematiksel olarak “0” ya da “1” diye cevap beklemek de anlamsız
oluyor bunu farkettiğimiz anda!
Değiştiremediğimiz dün, ve sadece biz değil, bir çok insanla
şekillenecek yarında, tasalanmak da boş, gerilmekte boş aslında. ‘Öncesinde’ ya
da ‘sonrasında’ takılıysak konularda, “an”, gerçek yaşam, gerçek nefes,
hacanıyor gereksiz tasalarla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder