Tam yeni yazımı yazıyorum, konu “ben”; bir arkadaşımın
dışarıdan, sosyal hayattan tanıdığı benle, yazılarımdaki benin ne kadar farklı
olduğunu, ve beni okuyarak gerçekten tanımaya başladığını anlattığı, şaraplı
sohbetin yazısı...
Bu sırada, telefonuma üye olduğum sosyal medya sitelerinin
birinden bildirim geliyor. Okuduğum mesajla; tüm ilgim, konsantrasyonum, ve yazı
önceliklerim değişiyor... Çünkü “yarın yok!”
“Genç bir kadın, amansız bir hastalık, kısa bir süre, ve bir
veda...”
Nedense hep ölümlerle hatırlıyoruz yarının olmadığını, uzun
vadeli planların işe yaramadığını... Tasalanıyoruz, edişeleniyoruz, erteliyoruz
yaşamı. Çalışma hayatında gösterdiğimiz özeni, dikkati, göstermiyoruz
yakınımıza. Hep “yarın yaparım, “şimdi sırası değil”, “daha sonra
ilgilenirim”... diyoruz, ama, gel gör ki; yarın yok aslında!
Bugün yanımızda, tam olarak varlığını sorgulamadığımız, bize
gülümseyen, bizi güldüren, ve bazen de düşündüren... bazen sıkan, bazen de
rahatlatan insanların, yarın, hatta belki de bir an sonra, yanımızda
olacaklarının garantisi yok, kelebek kanadı çırpışı hayatta. Günler birbirini kovalamakta, ama bu kez
unutmamalı, şu an “son şansımız” olabilir, olmak için farkında!
***
Ve elvada diyen kadının arkasından; Nejat İşler’den son
sözler, O giderken yeni yolculuğuna;
Kadınlar gittiklerinde arkalarında daha büyük boşluklar
bırakırlar.
Onlar bir gün çekip gittiklerinde, peşlerinde "yetim-öksüz" kalan çok olur:
Mutfaktaki dolap, perdeler, kavanozun içindeki eski düğmeler, özenle saklanmış küçülmüş giysiler, dolap diplerindeki kurdeleler...
Sabah karanlığında mutfaktan gelen tıkırtılar susar, yetim kalmıştır tabaklar.
Bir kadın gittiğinde hep suyu unutulur saksıların.
Sık sık boynunu büker "sarıkız".
O teki kalmış eski bardağın anlamını bilen olmaz, değerini kimse anlayamaz krom hac tasının.
Balkon artık sessizdir, koridor kimsesiz.
Bir kadın gittiğinde...
Onlar bir gün çekip gittiklerinde, peşlerinde "yetim-öksüz" kalan çok olur:
Mutfaktaki dolap, perdeler, kavanozun içindeki eski düğmeler, özenle saklanmış küçülmüş giysiler, dolap diplerindeki kurdeleler...
Sabah karanlığında mutfaktan gelen tıkırtılar susar, yetim kalmıştır tabaklar.
Bir kadın gittiğinde hep suyu unutulur saksıların.
Sık sık boynunu büker "sarıkız".
O teki kalmış eski bardağın anlamını bilen olmaz, değerini kimse anlayamaz krom hac tasının.
Balkon artık sessizdir, koridor kimsesiz.
Bir kadın gittiğinde...
Bir kadın gittiğinde ne çok kişi
gider aslında; bir ağır işçi, bir temizlikçi, bir bakıcı, bir bahçıvan, bir
muhasebeci
Bir anne gider...
Bir dost...
Bir arkadaş...
Bir sevgili...
Ne çok kişi yok olur bir kadın gittiğinde...
Bir dost...
Bir arkadaş...
Bir sevgili...
Ne çok kişi yok olur bir kadın gittiğinde...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder