9 Haziran 2014 Pazartesi

G ü v e n



Cemal Süreyya ne demiş;
‘Seni seviyorumdan daha özel bir cümle de var:
Sana güveniyorum.
Çünkü herkes herkesi sevebiliyor;
Ama herkese güvenmiyor.’

Çok güzel de demiş, değil mi?... Ve hayatın her güven-siz denklemine, ne kadar da çok uyuyor... Birey – devlet, devlet – devlet, toplum – devlet , toplum – toplum, birey – toplum, ve en önemlisi birey – birey...

Güven duymak, saygı duymak gibidir aslında. Birisinden size güven duymasını talep edemezsiniz. Sizin bir bütün olarak, tüm davranış, tutum ve söylemlerinizle karşınızdaki, karşınızdakiler size güven duymaya başlar... Yoksa “ben güvenilir biriyim” demenin hiç bir alemi yoktur, sizin kişiliğiniz bunun tam aksini haykırıyorsa...

Belki de bizim gibi toplumlarda, güven duygusu daha da zor oluşuyordur; tabii bunun için toplumsal karşılaştırmalı bir araştırma yapmak lazım ama, direkt olarak içinde bulunduğumuz siyasi yapıdan başlayarak, hukuk, sağlık, eğitim gibi tüm hizmetlere güvensizlik duyuyorken, bir tümden varım yapacak olursak, kişisel boyutta da birbirimize güvenebilmemiz, tam anlamıyla en zoru yenmemiz oluyor hayatta.

Paranoyası beslenen; önce bireyler, sonra topluluk ve toplumlar ve en son ülkeler oluyoruz böylece... Önce eşimizi dostumuzu, sonra komşumuzu diye başlayıp, güvensizliğimizi besleyen ipuçları arıyor ve belki de, böylece güvensizlik tohumlarını ekiyoruzdur ilişkilere...

Her ne kadar büyük resimde, güvensiz yönetilsek de, birey olarak bizler, önce güveni yeşertmeye çalışarak, bir gün, belki, sağlarız güven sistemini yaşadığımız yerlerde...

Ama önce, her şeyden önce, kendimize güven duymalıyız, hissettirmek için karşımızdakilere; duruşumuzla, söylemimizle, ve hareketlerimizle... Ve bunu yapmak için de illa beklememeliyiz, tüm şartlar oluşsun diye... Aynı İngilizlerin dediği gibi sözlerinde; ‘Tüm şartları beklemek, hayatı beklemekle geçirmektir’ gerçekte!..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder