Cemal Süreyya ne demiş;
‘Seni seviyorumdan daha özel bir
cümle de var:
Sana güveniyorum.
Çünkü herkes herkesi sevebiliyor;
Ama herkese güvenmiyor.’
Sana güveniyorum.
Çünkü herkes herkesi sevebiliyor;
Ama herkese güvenmiyor.’
Çok güzel de demiş, değil mi?... Ve
hayatın her güven-siz denklemine, ne kadar da çok uyuyor... Birey – devlet,
devlet – devlet, toplum – devlet , toplum – toplum, birey – toplum, ve en
önemlisi birey – birey...
Güven duymak, saygı duymak gibidir
aslında. Birisinden size güven duymasını talep edemezsiniz. Sizin bir bütün
olarak, tüm davranış, tutum ve söylemlerinizle karşınızdaki, karşınızdakiler
size güven duymaya başlar... Yoksa “ben güvenilir biriyim” demenin hiç bir
alemi yoktur, sizin kişiliğiniz bunun tam aksini haykırıyorsa...
Belki de bizim gibi toplumlarda,
güven duygusu daha da zor oluşuyordur; tabii bunun için toplumsal
karşılaştırmalı bir araştırma yapmak lazım ama, direkt olarak içinde
bulunduğumuz siyasi yapıdan başlayarak, hukuk, sağlık, eğitim gibi tüm
hizmetlere güvensizlik duyuyorken, bir tümden varım yapacak olursak, kişisel
boyutta da birbirimize güvenebilmemiz, tam anlamıyla en zoru yenmemiz oluyor
hayatta.
Paranoyası beslenen; önce bireyler,
sonra topluluk ve toplumlar ve en son ülkeler oluyoruz böylece... Önce eşimizi
dostumuzu, sonra komşumuzu diye başlayıp, güvensizliğimizi besleyen ipuçları
arıyor ve belki de, böylece güvensizlik tohumlarını ekiyoruzdur ilişkilere...
Her ne kadar büyük resimde, güvensiz
yönetilsek de, birey olarak bizler, önce güveni yeşertmeye çalışarak, bir gün,
belki, sağlarız güven sistemini yaşadığımız yerlerde...
Ama önce, her şeyden önce, kendimize
güven duymalıyız, hissettirmek için karşımızdakilere; duruşumuzla,
söylemimizle, ve hareketlerimizle... Ve bunu yapmak için de illa
beklememeliyiz, tüm şartlar oluşsun diye... Aynı İngilizlerin dediği gibi
sözlerinde; ‘Tüm şartları beklemek, hayatı beklemekle geçirmektir’ gerçekte!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder