Bir kurbağa hikayesi vardır; öyle ya da böyle hepimizin
aşina olduğu. Kurbağayı sıcak kaynar suya koyduğunuzda, hemen sıçrayarak kaçar,
çünkü vücudu, ısı farklılığını ve tehlikeyi hemen fark eder. Ancak, soğuk suya
koyduğunuz kurbağa, suyun altının yandığını, ve suyun ısınmaya başladığını
anlamaz, şok etkisi yaşamaz ve kaynama seviyesinde artık tepki veremeyecek
durumda olur.
Kaynayan su, bir tehdit ve ölümdür, ama yavaş yavaş, şartlar
oluşa oluşa tehditle karşılaşıldığına tepkisizlik, farkında olamama ve acı son
da bir gerçektir. Aynı yaşamda olduğu gibi.
Yaşadığımız toplumlarda ve ülkelerde, suyun içinde, suyun
ısınmasına adapte ola ola, hareket edemez, yanmaktan kaçamaz hale geliriz. Tehlikenin
ne boyuta geleceğini öngöremeden ısınan
suda, yanana, haşlanana kadar bekleriz. Bu durum, karşımızdakinin(lerin) akıllı
bir manevrasıdır ama, biz aklımızı yeterince kullanmayı seçmediğimiz için
“uyumaya” devam ederiz. Uyandığımızda da genellikle vakit çok geçtir artık!
İlla ki toplum ölçeğinde bakmamıza gerek yok bu “kaynamaya”; şu anda, hatta bu
yazıyı okurken, görmezden geldiğimiz, veya ötelediğimiz konular yok mu?..
Problemlere sırtımızı döndüğümüzde, onların olmadığı gibi bir tavır, aslında
sadece kendimizi kandırmaktır ama, bile bile böyle yaşıyoruz işte!
Bizim reddettiğimiz, görmezden geldiğimiz durumları, su
kaynamaya başladıktan sonra hissetmek de belki -en sonunda- bir tokat etkisi
yaratıyordur ama... durumu o raddede toparlamak artık pek de kolay olmuyor.
Birseysel, toplumsal, bölgesel veya küresel, hangi boyutta olursa olsun,
suyun ısındığını, tedbir almamız gerektiğini, kolaya kaçarak, görmezden gelerek
yaşamayı bırakmamız gerektiğini kabul etmeliyiz... aksi halde “vah vah vah”
“tüh tüh tüh”ler boşuna!
Bunun için önce kendimizi algılamamız ve çoğu zaman eleştirmemiz,
bulunduğumuz çevre ve ortamla birlikte analiz etmemiz ve akıllı, ayrıca en
önemlisi “zamanında” karar almamız gerek, aksi halde haşlama kurbağa! “afiyet
olsun!”...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder