İki haftaya yakın bir süredir, normal rutininden oldukça farklı geçiyordu ki hayatım, çok çok uzun zamandır görüşmediğim bir arkadaşımla, karşılıklı biralarımızı içer, sohbet ederken; uyukuya dalmış olan yazma iç-güdüm birden canlanıverdi. Ne de olsa birçok farklı deneyim yaşamaktaydım, çevremdekiler yaşarken “dün’ün aynısı”nı...
Çeşitli durumlarda söylenen bir söz vardır; “Çok sabah erken, kuşlar öterken...” genellikle espiri olsun diye. Ama benim için bu durum; her güne başlangıç halini aldı son iki hafta içinde. Şu anda 8 haftalık olan, evimizin yeni ferdi Limon; golden retriever yavrumuz sayesinde...
Yeme ve tuvalet alışkanlığı henüz tam oluşmamış olsa da, her sabah 05:30’da, ihtiyaç gidermek için beni en sevimli haliyle uyandıran ufaklık!.. Tabii benim de evin içi yerine, balkonda kendine ayrılan bölümü kullanmasını tercih edişim... İşte, bu durumda, her sabah erken, kuşlar öterken uyanıyorum... Kışlık pijama giymeyi sevmediğimden de, ince askılı pijamam ve bazen terliklerim de Limon tarafından gece boyunca oyuncak olarak sağa sola savrulduğundan, yalın ayak kendimi balkona atıyorum; çünkü yavrumuz yalnız dışarı çıkmayı istemiyor...
Sadece sabah 07:00 İstanbul uçağı için yola çıktığımız bu saatte, başka bir neden için hiç uyanmamıştım, son zamanlara kadar... Ama herkes uyurken ve gün ağarırken, sabahın bu erken saatinde son 2 haftadır, dinliyorum ağaran semayı, ve soluyorum belki de en temiz havayı... En çok 5-10 dakika kalıyoruz balkonda ama, yüzüme vuran çiğ, üşüyen kulaklarım, kızaran ellerim, ve sırtımda, ayaklarımda hissettiğim soğukla, sanki daha bir hissediyorum her nefesimi... Derin derin çekiyorum içime nemli havayı ve sanki her hücremin uyandığını, hatta isyan ettiğini hissediyorum yorgan sıcağından sonra karşılaştığı kış sabahına...
Aklıma bir sürü şey geliyor bu kısa sürede... genel konular, özel konular, hemen çözümlenecek sorular, hayat harcanacak sorunlar... Sonra koşarak içeriye giriyoruz, morarmaya başlayan tırnaklarımla... Sanki o uyanış, beni tekrar uyukuya hazırlıyormuş gibi, bir yarım saat daha dinleniyorum, sokulup yorganıma, biraz sonra yemek isteyecek ‘bebek’, koşarak atılacak üstüme, soğuğun şokunu atlatınca patilerinde...
Merak ediyorum, kim uyanıyor o saatte diye, kim kendini vuruyor çiğ kokan, solan geceye... Kim derin derin soluyor o havayı ve düşünüyor benim gibi hayatı... Hafif sarhoş olup uyumak istiyor yine... reddederek gelen sabahı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder