“Sarı, bu iyi... Mavi, düşman bunlar, düşman!... Kırmızı, kötü bunlar... Beyaz, demek polis yardım ediyor...” Ayda Aksel, ‘Kaçıklık Diplomasisi’ filminde işte bunları söylüyor; yarattığı dünyada, savaşırken hayali düşmanlarıyla... Çoğu sinema sever, kitap sever; pek ilgilenmez psikolojik film ve romanla, hele Sybil gibi dehşet verici gerçek deneyimleri içeriyorsa. Ama, benim özel bir ilgim var, işin içinde ‘a-normalite’ çoksa...
Psikolojik hastalıklar ve isimleriyle ilk kez Lise 2’de Muharrem Hoca’nın psikoloji dersinde tanışmıştım... Bize ‘mani-depresif’, ‘şizofreni’ ve ‘paranoya’yı anlatmıştı ilk derste... ve “vay be” demiştim, “deli, deli deyip geçiyoruz ama, ne hikayeler var her bir beyinde!”... Edebi eserlerde bir çok ‘hasta’ karakter konu edildiğinden, ‘edebiyatta karakter analizi’ favori ders içeriği, Edgar Allan Poe ise, incelediğim yazar olmuştu, araştırma modulünde, üniversitede... İnsan düşünce ve davranışlarına ilgim, eğitimim sonrasında hep devam etmiş, hep ilgilenmişimdir, farklı çalışan beyinlerle...
Tabii okunan, yazılan, filmi çekilenler, hep uç noktalardaki hastalar... ne de olsa onların hayatları başlı başına birer masal; kimi çok karakterli yaşar kendinden habersiz, kimi ise hayali yaratıklarla savaşta ‘buzlar çözülmeden kaymakamı bekleriz!’ (*)... Ama bu kadar ekstrem olmayan ve gerçek hayatta karşılaştıklarımızdır aslında, hayatı bize gri ya da siyah yapan!..
Çünkü teşhisi konmuş olanlar; ilaç , terapi, eğer kendi ve toplum için tehdit oluşturulacağı düşünülmüşse, yataklı tedavi ile yardım görmekteler. Ya bu derece rahatsızlıkları belirgin olmayan, genelde davranış bozukluğu olup, hayatımızda, çevremizde, iş yerimizde olanlar veya karşımıza çıkanlar?..Mesela kontrol delisi, kimseye güvenemeyen amirler, ‘hep ben bilirim’ci iş arkadaşları, dost geçinen maskeliler, kuyu kazanlar, aptal yerine koymaya çalışanlar, ‘öküz öldü, ortaklık bozuldu’cular gibi saymakla bitmeyen, hemen hemen hepimizin hayatında olan “sinir bozucular”!!! Aslında, asıl dikkat edinilmesi gerekenler; bizi gerçek hasta yapabilecek potansiyeldekiler... atsan atılmaz, satsan satılmaz hayat törpüleri bunlar!
Peki ne yapmak lazım? Aynı şekilde cevap vermek mi, sineye çekmek mi çözüm? Yapılabiliyorsa iletişimi kesmek en hayırlısı da, mümkün olmuyor bu her durumda... Belki de, en iyisi ‘deli’ olup, bu insanlar yokmuş gibi davranmak... ve ‘cümbüş’ ü seyre dalmak ‘bir tiyatro denilen hayatta’...
Sorun, ikili ilişkideyse, kestirip atın! O iş orada kapansın!
İş hayatında bir sorun varsa, en iyisi “t’ye sarmak”, amaç sadece para kazanmak!
Aile arıza çıkarıyorsa, takma... zamanla bulunacaktır bir ortak nokta!
Arkadaşlarsa sorun, uzatma... herkesin süreli bir misyonu var hayatımızda...
Aç camı, kapıyı, bak semaya, 10 derin nefes al, tüm ruhunla...
Hayat güzel, sen güzel bu dünyada, olacaktır bir kaç arıza, anlamak için iyiyi zamanında...
(*) "Buzlar Çözülmeden", sinema filmi, 1965.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder