1 Ocak 2011 Cumartesi

Resimdeki Gözyaşları

“Bir gün belki hayattan,
Geçmişteki günlerden,
Bir teselli ararsın,
Bak o zaman resmime...”

Siyah – beyaz, sarı ve renkli fotoğraflar; ne kadar çok şey anlatırlar ve neler neler saklarlar, objektiflere gülümseyen gözlerde... Çocukluğumdan beri çok severim, eski albümleri karıştırmayı, tanımadığım insanların solan resimlerine bakarak, farklı hikayeler kurmayı... Zaman geçtikçe, albüm geleneği yerini elektronik dosyalara bırakmış, ve aldığım zevk azalmış olsa da, bir çok detay ve duyguyla karşılaşırım, bilgisayar ekranında da...
Yine resimlere bakıyordum, bir sosyal paylaşım sitesinde... Bir kutlama albümü, ve o albümde bir aile fotoğrafı vardı; beni etkileyen, hüzünlendiren ve içime işleyen... ‘Evde kurulmuş bir sofra, sofrada sağda 70’li yaşlarda bir baba, solda 60’lı yaşlarda bir anne oturuyor, arkalarında 30’lu yaşlarda ama yaşından daha yorgun görünen genç bir adam. Mutlu olmaya ve gülümsemeye çalışıyorlar; gizlemeye çalışarak hayal kırıklıklarını, yenilgilerini ve hüzünlerini...’ Ama olmuyor işte!  ‘o çatlak duvarlı evde’, istenilen, hak edildiğine inanıldığı halde, yaşanamamış bir hayatın gölgesi var yüzlerinde... omuzlar düşmüş... her şey için çok geç olduğuna inanıyorlar artık... Oysa, 74 Savaş sonrası ne büyük umutlarla sahip olmuşlardı oğlularına, onu çok güzel bir gelecek bekliyordu, yarında... Ama hayat, umdukları gibi devam etmemiş, bir çok sağlık problemi yaşamıştı çocuk büyürken, bir de süre gelen maddi sorunlarla geçen 30 yıl, hayal edildiği gibi olmamıştı, o hanede... Üstelik politik görüşleri sebebiyle, iktidar hükümetleri tarafından ‘görünmeyen bir grup insan’ arasındaydılar; onların yüksek mevkide tanıdıkları yoktu! Olsaydı, belki bir devlet işi ayarlanırdı adama, ama mecburdular bu kaderi yaşamaya, bu durumda...Oy potansiyelleri ise hiç yoktu; yani muhalefetin de onlara ayıracak zamanı yoktu... Değerini her gün kaybeden mahallelerinde, komşuları birer birer daha iyi bölgelere taşınırken, onlar eski arabalarının tamiri için harcıyorlardı ellerine geçen parayı, bir de oğlularını okutmak için saklıyorlardı...
Şoför olan ve evini geçindirmeye çalışan adama, karısı ne kadar mutfak ve diğer giderlerden keserek destek olmaya çalışsa da, ayın sonu zor geliyordu... Allahtan ölen annesinin evine yerleşmişlerdi Savaş sonunda, bir de ev kirası dertleri yoktu... Ancak yaşıtları gibi hızlı gelişememiş oğlunun, hep dalgın, hep depresif hali çok daha fazla üzüyordu adamı... Evet, parasızlık zordu, ama gözleri hep hüzünlü bakan, hatta mahallenin yeni yetmeleri tarafından hor görülen ve aşağılanan oğlu için çok daha fazla üzülüyordu...
Şimdi 30’lu yaşlarında olan oğlu, bin bir zorlukla bir resmi daireye girebilmişti, ama onun çocukluktan beri yakasını bırakmayan şansızlık, devam ediyordu yaşamında... Hayatını bir türü kuramıyor, ve çevresi ona hep ‘yokmuş’ gibi davranıyordu...
İşte tüm bu hüzün, ısdırap ve savaş, gülmeye çalışan gözler ardında, bilgisayarımın ekranından işliyordu ruhuma...Neşe ile baktığım resimler arasında bu kare; ‘evde kurulmuş bir sofra, sofrada sağda 70’li yaşlarda bir baba, solda 60’lı yaşlarda bir anne oturuyor, arkalarında 30’lu yaşlarda ama yaşından daha yorgun görünen genç bir adam’ neler neler anlatıyordu bana...
“Benden sana son kalan,
Bir küçük resim şimdi!
Cevap veremez ama,
Ağlar yalnızlığına...”

* Resimdeki Gözyaşları – Cem Karaca




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder