2 Ağustos 2014 Cumartesi

Okuyucu Mektubu

Yaz kış farketmez, Pazar günleri benim “kimse bana dokunmasın” tercihimle, çok sosyalleşmeden geçirmeyi sevdiğim bir gündür. Fazla plan yapmayı sevmem Pazarları, birçok gazete ve dergi alıp, kış aylarında; sıcak bir köşede, kanepede kıvranıp onları okumayı, karıştırmayı,  yaz aylarında ise; ya deniz kenarında şemsiye altında, ya da serin bir mekanda satırlar arasında dolaşmayı severim, kendi halimde... Bir organizasyon varsa da, muhakkak ya çok yakınım, ya da sevdiğim biri olmalıdır, Pazar inzivamdan vazgeçebilmem için de...

Yine böyle bir Pazar günü işte, önce gazetelere bir göz atayım diyorum, çok haber okumayı sevmesem de!.. Hiç iç açıcı birşey de yok ki haberlerde; her okuduğumda, veya izlediğimde, insanlığımdan utanıyorum gerçeklerle yüzleşince...

Sayfaları üstünkörü çevirirken, hiç ilgilenmediğim bir köşe dikkatimi çekiyor gazetenin birinde; aslında yazının başlığından okumaya başlıyorum köşeyi; konu “köpek meselesi” denince...  Yazıdaki vatandaş, başıboş köpeklerden bahsediyor, neredeyse kin ve nefretle. Neden havlıyorlar diye sorguluyor, elinde fırsat olsa hepsini öldürecek belli ki, büyük bir zevkle...  Yazısının devamında da başka bir konuyu eleştiriyor aynı “kezzap” kalemiyle.

Facebook’tan ismini arıyorum bu vatandaşın, bazı soruları yöneltmek için kendine, belli ki ya hesabı yok, ya da takma isimli bir mektupla yer almış gazetede.

Konu sadece bu okur mektubu değil elbette; toplumumuzda var olan genel bakış açısı; “sebepler yerine, sonuçlara bakmak” sadece... Başıboş köpeğin neden başıboş olduğu sorgulanmıyor mesela zihinlerde, bu da “okumuş cahillik” oluyor en kibar değimiyle...

Hala daha ‘yunuslarla yüzmenin’ esarete teşvik olduğunu algılayamamış, çocuklarını sirk ve hayvanat bahçelerine götürmeye devam eden genel bir nüfus ile, duyarlı insanlar olabilmek, bizim için sadece sosyal medya tweetlerinde!.. Kopenhag hayvanat bahçesinde, bebek zürafa katlediliyor, durum güncellemelerimiz ‘eleştiride’, Gazze’de bombalar patlıyor, paylaşımlar ‘patlamış çocuk beyinleri’ ile sadece...  

Yani hiçbir şey yapmıyoruz gerçekte, en kolayı eleştirmek, “o kaka”, “bu kaka” demekle vicdan rahatlaması şeklinde yaşıyoruz işte...  Hiçbir farkımız yok, eleştirdiğimiz “okuyucu mektubu”ndan genel çerçevede...

Şimdi çoğumuz tatilde, güzel bir rehavette, deniz sesinde uyukluyor, elinde soğuk içeceği ile... Hazır vaktimiz varken, bir de kendimizi eleştirmeye zaman ayıralım bu süreçte, hangi konularda kendimizi geliştirebiliriz diye.

Ben de haftaya çıkıyorum güzel bir tatile, ama sadece tatil olmayacak elbette; düşüneceğim, sorgulayacağım muhakkak bu yıl neler yaşadım, neler dile getirdim, nelere kafa yordum diye... Ağustos başında yeniden görüşmek üzere...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder