21 Mayıs 2014 Çarşamba

Ayın ikinci pazarı...



Hepimiz biliyoruz ki, Mayıs ayının ikinci pazarı “anneler günü”... On gün öncesinden başlayan reklamlar, ve şirketlerin özel hizmet duyurularından, unutmamıza fırsat da yok bu günü aslında ama; özel günleri hatırlıyor, ya da birileri hatırlatıyor bize, bir şekilde...

Sosyal paylaşım sitelerinde annelere güzel sözler... birlikte çekilmiş resimler... hediyeler de tabii günün beklenenleri. Aslında bunların hiç birine söylecek sözüm yok, en az herkes kadar ben de seviyor ve sevinmesini istiyorum annemin, ve diğer özel günlerde, diğer özel kişilerin. Ama benim takıldığım nokta; özellikle “kız evlatlar” tarafından suistimali “annelik müessesesinin”!

Her anne için, evladı özel, önemli, bir tane, en güzel... ve karnında büyümeye başladığı andan itibaren; en üstüne titrediği, en sevdiği, hatta canını verebildiği varlık dünyada... Bebekken, çocukken koruduğu, genç olunca kolladığı, ve yaşı kaç olursa olsun, gözünde ‘korunmasız bebeği’ olarak gördüğü...

Bunlar hepimizin, farklı şekillerde anlatabileceği şeyler elbet. Peki ama evlatlar olarak; annelerin de en az bizler kadar birey olduklarının ne kadar farkındayız?.. Bizim hayallerimizi gerçekleştirebilmemiz için tüm güçleriyle yanımızda olan bu özel kadınların, kendi hayalleri, kendi yaşamları için bizler ne kadar desteğiz?..

Hiç bitmeyen bu “anne-çocuk” denklemini, çoğumuz bencilce suistimal etmiyor muyuz?

Pek çok kez tanık olmuşumdur, evli, çocuk sahibi, yani anne olmuş arkadaşlarımın, sürekli olarak annelerinin hayatlarını kendilerine endekslemeye çalışmalarını! ‘Yemeğim yok’, ‘çocuğu bu hafta sen alabilir misin?’ gibi sürekli bir destek talebinde bulunmalarını... Tabii ki evlatlarını, tabiri caizse canlarından önde tutan anneler, bunların hiçbirini suistimal olarak görmeden ve çocuğunu mutlu etmek için yapmaktadır ama; bu koca çocukların da belli yaşlardan sonra, annelerinin “kendi hayatları” olabileceğini ve bu hayatlar için onlara fırsat vermeleri gerektiğini hatırlamaları lazım!

Annelerimiz, dediğimiz gibi “baş tacımızsa”, bir kraliçe gibi kendi isteklerinin gerçekleşmesini geciktirmemiz veya engellememiz, büyük sevgi gösterilerimizle dalga geçmek gibi olmuyor mu?..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder