Çok kolay gibi görünse de, insanın kendini doğru ifade edebilmesi ciddi bir başarıdır. Her ne kadar doğru iletişim kurduğumuzu sansak da, bir iki dakikalığına durup düşündüğümüzde, kaç kişi ile ‘kapanmamış hesaplarımız’ olduğunu fark ederiz; yani çoğumuzun sınıfta kaldığı aşikardır.
Tededdüt ettiğimiz konular, çekindiğimiz insanlar, beynimizdeki “Doğru mu yaptım?” sorusu... döner de durur gece gündüz...
Çoğu zaman, çevrem, “Sen, ne demek istediğini iyi anlatıyorsun” gibi değerlendirmeler yapsa da, benim içimde de ‘irade – ifade savaşı’ devam eder sonsuz bir zamanda... Kaç kez elim telefona gider veya mesaj yazıp silerim, bende saklı ama, ister istemez diyaloglar yarım, eksik kalır sonunda. Karşımdaki insanın kendini (belki de yanlış ) ifadesinden oluşan bu önyargım, irademin “start” düğmesine basar... ve “Aramayacağım” derim “... bir daha”!.. Tabii bu sonuç, kendimi de farklı anlatıyor durumunu ortaya çıkarsa da, irademin zafer kazanmış sarhoşluğu, sesini bastırır ifademin, kısa zamanda...
Düşünmüyor değilim ‘barış sağlanmış’ zamanlarda, “Ne olurdu acaba.. sessiz kalmak yerine, bağırsaydım yaşanan olaylarda?” veya farklı seçimlerim olsaydı, o anlarda... Kim bilir?.. Acabalarla fikir yürütemesek de, zaman zaman eski bir ‘ifade – irade ’ hesaplaşması yaşanır, cevap belirsiz olsa da...
Belki de ‘ifade zafiyetimiz’ nedeniyle severiz şiir okumayı ve şarkı dinlemeyi; çünkü onlar bizim dile getirmeyi seçmediğimiz konuları haykırırlar irademize, ince ince... ve bazen hüzünlenerek, bazen de gülümseyerek paylaşırız, başkalarının dilinde söylenen kendi şarkımızı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder