İşten çıkmışım, Lefkoşa’nın ara sokaklarında, havanın iyice
ısınmasından duyduğum sıkıntı ile ilerliyorum. Klimalı ortamlardan çıkınca tam
bir mevsim şoku yaşamanın üzerimde bıraktığı ağırlığı ile yürüyorum...
“Ara sokaklar, ara hayatlar, ara insanlar mı etrafta
olanlar?.. yoksa arka sokaklar, arka hayatlar, arka insanlar mı söz
konusu?..”. Zaman zaman kendimi
yaparken bulduğum bir iç diyalog ve yüzümde hissettiğim yazın alevi ile devam
ediyorum yoluma...
Ve en sonunda arabadayım. Nasıl yaşamıştık bizler yıllarca
klimasız evlerde, arabalarda? Anneme mi benziyorum giderek bu yıllarda? O da
sürekli bir geçmiş mukayesesi yapmakta...
Bu kez kıvrılan yollarda, arabanın soğuk iç havasıyla
ilerliyorum, şimdi daha rahatm, ama zihnimdeki diyalog, belki de monolog, devam
ediyor kıvılarak bir oyunda... Dar bir sokakta, doğrudan asfalta açılan bir
evin kapısında, bir kadın ve bir çocuk; bit kontrol noktasında...
Gülümsüyorum ...
Kendi bitendiğim zamanları hatırlıyorum, bir de tüm sınıfın
bitsiz, sınıf hocamızın bitli olduğunu öğrendiğimiz ilk okul günlerini... Kendi
kendime gülüyorum bu kez arabada... Bitli çocuklar diyorum; bitli insanlar,
bitli şehirler, işte bu hayat oyununda...
Sahi Lefkoşa ne zaman bitlendi, bilen, hatırlayan var mı
aranızda? Ne zaman bu şehrin ara / arka sokakları kaldı bizim ilk okul yıllarımızda?.. Kimler
talip Lefkoşa’nın bitli saçlarını temizlemeye bu arada?.. Kim gerçekten
tarayacak o siyah saçlarını şehrin? Sevecek... koklayacak... ve anlayacak unutulmuş
güzelin?..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder