Bir eğlence
akşamı, büyük bir grup oturuyoruz. Farklı yaş gruplarından, faklı
insanlar. Muhabbet güzel, müzik güzel, ortam güzel... Yanımda benden 10 yaş
küçük bir arkadaş... “Amman” diyor, “yine mi?”... Ben, neden böyle bir tepki
verdiğini sorunca, ileriki masaya gelen 3 kızdan 2’siyle daha önce birlikte
olduğunu (kızlar o zaman arkadaş değilmiş), ve şimdi sürekli olarak
karşılaştıklarını, içlerinden bir tanesinin karşılaştıkları yerlerde olay
çıkardığını anlatıyor... Konuşmamızı duyan başka bir arkadaş da; geçen hafta,
bu kişilerle yaşanan bir olaydan bahsediyor...
“Vay be!” diyorum içimden, “Film gibi!”... Masada muhabbet
ilginç, o yüzden konu açıldıkça açılıyor, daha genel, “yeni trend” ilişkilerden
konuşulmaya başlanıyor... Tavlama teknikleri (ki bana göre akıllara zarar!) , kızlardan
gelen mesajlar, evin önünde pusu kurmalar, telefon da görülen ismi
araştırmalar...
“Yani şu anda normali buysa” diyorum, kendi kendime; “ben
geri kafalıyım, bu ilişki durumlarında”; ki yaş olarak kendimin daha tecrübeli
olduğunu düşünürken, ‘atı alan üsküdarı geçmiş!’ ben hala neyi nasıl diyeceğim
tasasında...
Tamam... olabilir... dönem farkı var... DA;
Yeni jenerasyonun bir kısmının; bu girişkenlik, bu özgüven
ve bu rahatlıkla; geçtiğimiz hafta gündemi oldukça sallayan ‘eşcinsel
ilişkiler’ polemiğinde, oldukça sessiz kalmasına ve hatta sosyal medyadaki
muhafazakar yorumlarına da şaşmıyor değilim! Bir grubun, bir basın oganındaki
eşcinsellik karşıtı ilanı üzerine yapılan eleştirileri “eleştiren”ler de; beni
geri kafalı hissettiren bu çocuklar değil miydi?!?!
Vücutlarını özgürleştirirken, zihinlerini niye tutsak
tutuyorlar? Bu sadece yazarken bile ciddi bir paradoks! Bu paradoksla, bu
çelişkilerle nasıl yaşıyorlar? Ya da
yaşadıklarını sanıyorlar... Sananlara, sanmayanlara, yaşayanlara, yaşamayanlara
kısa bir hikaye; ‘anlayana sivri sinek, saz’ olacak cinsten...
“Çok yakın 3 arkadaş varmış. Biri çok zenginmiş; her
istediğini alan, yapan. Biri çok yakışıklıymış; her kadının rüyalarında olan.
Biri de çok zekiymiş; iyi ölçen, iyi tartan. Bu arkadaşlar, hayata atılmışlar,
başarılı olmuşlar, ailelerini kurmuşlar ve zamanla yaşlanmışlar. Yaşlandıklarında
sadece çok zeki olan ve aralarında en geç evlenen, bir kez evlilik yapmış
durumdaymış. Çok zengin ve çok yakışıklı olanlar, bir kaç kez evlenip,
ayrılmışlar. Bir gün zeki olana diğerleri sormuş “sen nasıl oluyor da hala ilk
eşinle mutlusun?” diye, o da “Bu akşam yemeğe gelin, kendiniz öğrenin,
anlatmayla olmaz” demiş, iki arkadaşını yemeğe davet etmiş.
Gece yemekte buluşan arkadaşlar, zeki ve karısını izlemişler,
fakat pek bir sihir, pek normal olmayan bir iletişim görememişler... Yemekler
yendikten sonra; zeki olan eşine: “Hanım kilerden bir karpuz getirsene, canım
çekti demiş”, kadın kilere inmiş, bir karpuzla geri gelmiş. Zeki adam, karpuzu
eline almış, “Yok, bunu kesme, dışardan iyi görünmüyor” diyerek, kilerden başka
bir karpuz getirmesini istemiş, karısı yüzüne bakmış, karpuzu alıp kilere
inmiş, ve yeniden karpuzla yukarıya gelmiş, zeki koca yine karpuzu beğenmemiş
ve aynı şekilde başka bir tane getirmesini istemiş, karısı bu kez gülümsemiş,
yine kilere inmiş ve karpuzla geri gelmiş, geri geldiğinde de “kilerde bir tane
daha var, bunu beğenmezsen onu getireyim” demiş, zeki koca gülümsemiş ve “yok yok, bu iyi, bunu keselim”
diyerek, meyveyi karısına vermiş. Karpuzu da yiyen misafirler, yemek için
teşekkür etmişler, ve evden sorularına cevap alamamış şekilde ayrılmışlar.
Ertesi gün, üç arkadaş yine buluşmuş; yaşlı zengin ve yaşlı
yakışıklı, sorularına cevap alamadıklarını zekiye söylemişler, zeki olan ise
şöyle yanıtlamış: “Siz gelmeden önce, ben eşime evde kaç karpuz var diye
sormuştum, o da bir tane olduğunu söylemişti, ben ikinci karpuzu getirmesini
istediğimde, şaşırdı ama tepki vermedi, aşağıya inip, aynı karpuzla yukarıya
geldi, üçüncü kez karpuzu değiştimesini istediğimde ise; size bir oyun
yaptığımı anlayıp, oyuna katıldı, ve daha sonra tekrar karpuzu değiştirsin mi
diye sordu... Benim evliliğimin sırrı; çok güzel veya çok zengin bir kadınla
evlenmiş olmamdan değil, beni anlamaya çalışan ve benimle oyun oynamaktan zevk
alan bir kadınla evlenmiş olmam. Yaşlanmış ve onun için zor olsa bile aynı karpuzu
üç kez kilerden mutfağa taşıyan ve bunu yaparken, benim sebeplerimi anlamaya
çalışıp, bu süreçten zevk alan kişiyle birlikte olmam”...
Uzun lafın kısası; önemli olan iki bireyin birbiriyle olan
uyumu. Ne kaç kızla/erkekle -zihnini açmadan- yatağını paylaşması, ne de eşcinsel
ilişkileri sorgulaması! Aksi halde ‘zamanın gerisindeki biri’, zamanı
yaşayanları görebilir ‘kafası geri’!