Hep yazacak bir şeyler var aklımda, ama gündem, gündemim o kadar hızlı bir devinim içinde ki; az önceki düşünce bile eskiyor saniyelerde... Daha çok aklım, siyasi konulara takık, yorum üstüne yorum dinleyip, araştırma üstüne araştırma okuyunca, yazmaya da vakit kalmıyor, hatta yaşamaya bile...
Kader diyebilir miyiz sizce?.. “Kader diyemezsin, sen kendin ettin!”. Karma diyelim o zaman Kader’e. İnanıyor muyum diye sorguluyorum yine, kendimi bu günlerde...
Mesela Kıbrıs’ın bir kaderi var mıdır sizce? Yoksa Kıbrıslılar mı ektiklerini biçiyor ada üzerinde? Diğer siyasi aktörlerin rolü ne derece güçlü bu denklemde? Kader denilen şeyi değiştirir mi en küçük detaylar bile? Ya da Çiftçiler Birliği “demokrasi nöbetinde”yken, “red-edebiliyor” olacak mıyız bazı şeyleri kaderimizde?..
Hem inanıp, hem inanmadığım bu durumda: ‘Kontrol edebildiklerim kader değil’ bence de; ‘kontrol edemediklerim kader’ dediğim yerde; yoksa ‘kontrol ettiklerim kaderimde mi var’ sorusu belirince... aklım çok karıştı yine!
Yaşadığım her şey bir kader ise bu seyirde, sanırım yazarı da benim bu günlüğün; satır satır hayat defterinde...Ama fark ettiklerimi yazmak istemedim birden size, herkes kendi kaderini yazsın, silinmez mürekkep kalem ile...