24 Nisan 2014 Perşembe

İspanyol Ezgisi



Rüzgarlı ve güneşli bir bahar gününde, yürüyoruz boş bir sahilde... Ne hotellerin, ne de ticari işletmelerin olmadığı bu yerde, birkaç turist güneşlenir, birkaçı bebeklerini ilk kez denizle tanıştırırken; bizler, kendi dünyalarımızda, sadece rüzgar ve dalga sesinde, salına salına yürüyoruz kum tanelerinde...

Belli ki hepimizin aklında başka başka konular, ruhunda başka başka sorular, ama aynı “tek”liği ve “çok”luğu hissederek aynı zamanda, yol alıyoruz, bu güzel gün batımında...

Dalga sesinin huzurunda kaybolmuş yürürken, Luz Casal’ın seslendirliği “Historia de un Amor”un melodisi duyuyorum içimden... Diğerleri de kendi melodilerine yürürken; bir anı ve bir an geliyor aklıma, ve bana hissettirdikleri aniden, başka bir İspanyol Ezgisi’nden...

“Bazen gün geceye kavuşurken... Yağmurlu, kıvrımlı yolda, araba sessizce kayarken; bir melodi duyulur radyodan, seni senden alan...

Sözlerinin anlamını bilmezken, gırtlaktan bir kadın sesi, İspanyol ezgilerini kalbine taşırken; bir düğüm gelir boğazına, gözlerini dolduran...

Başlangıcın gerçekte son olduğunu bilirken, yağmur daha hızlı camlara vururken; hep gitmek istersin bu yolda, kaçmak için duraklarından...

Yol sese eşlik ederken, ancak melodi sonsuz değilken; uyanırsın rüyandan, başka bir ses gelince radyondan...”


14 Nisan 2014 Pazartesi

Rol Yapma!.. Yaşa!



2000’li yıllarla birlikte; yeni bir çağ, diğer bir değişle “Altın Çağ” dedikleri bir dönemde olduğumuz söyleniyor. Spritüel görüşe göre; bu çağ aydınlanma çağı; “eril” (erkek) enerji döneminde (1500-2000) bastırılan; içgüdü, ruhani gelişim ve sağ beyinin yükselme ve yaratım; “dişil” enerji zamanı...

Bu zamanda, sürekli dile getirilen ve birçok yerde; sosyal medya ve diğer mecralarda karşımıza çıkan bazı söylemlerden bahsetmek istiyorum bu haftaki yazımda; ama muhalif olarak bu anlatılanlara!

Öyle bir dile getiriyor ve yorumluyor ki bazı insanlar, kendileri hayatı çözmüş, iç huzur ve dengelerini yakalamış ve nirvanaya ulaşmış gibi; hayat döngüsünde yorulan çoğu kişi de bu rüzgara kaptırıyor kendini... Onlar formülü buldular ya! Takip edilmeli!..

Aslında huzurlu olmanın hiç bir formülü yok satın alınacak; sadece doğru davranmakla huzur gelir insana. Kötü söz söylememiş, çalmamış, çırpmamış, yalanlar söylememiş, doğru, net ve dürüst davranıyorsan, huzurlusundur zaten! Teknikler öğrenip, meditasyonlar yapmana gerek yok!

Ama gerçekten bir yükseliş olacaksa yaşamda; yaşayarak, yaşadıklarımızı iliklerimize kadar hissederek, bocalayarak, düşerek, kalkarak olacaktır bu süreç de; tarihteki tüm devirler gibi...

Yaşıyorsak eğer; sevinecek, üzülecek, gülecek, ağlayacak, mutlu olacak, ya da acı çekeceğiz, yaşımız kaç olursa olsun, hayatta. “Ohm” diyerek, evrenden sihirli değnek beklemenin alemi yok! Yaşayacağız, hissedeceğiz; hayatı ve varoluşu çözmüş gibi “Rol Yapmayacak”, yapanlara da aklımızı kullanıp, kanmayacağız!

Bireysel gelişimin; hangi formda olursa olsun, bireysel bir yolda olacağını unutmadan, kendi yaşanmışlıklarımıza odaklanarak anlamaya çalışacağız, satılan düşünce ve satılan tecrübelerden değil...

Şubat ayının tamamını, çok ağır bir rahatsızlıkla geçirmiştim... Bugün oldu hala ciğerlerimdeki zorlanmayı hissediyorum zaman zaman... Hastalığımın en zor zamanlarında, öksürmekten nefes alamaz, kasılan kaslarımdan hareket edemezken, hem ruhen, hem bedenen acı çelip, iyileşemeyeceğimi düşünürken; hayatımın en uzun düşünme ve algılama süreçlerinden birini deneyimledim mesela...

Belki de çok yakınımdakiler bile farkında olmayabilir o değişimin, gelişimin bende, ama benim farkında olmam zaten tüm mesele...

7 Nisan 2014 Pazartesi

Yapay Zeka




Bilinmeyen kaynaklı yapay bir zekanın gözlem raporundan;

“Belirli aralıklarla incelediğimiz insan ırkı ile ilgili maalesef beklenen gelişmeleri içeren sonuçlar elde edilememiştir. Son 3000 yıllık karşılaştırmalı raporda; farklı teknolojik bilgiler ve donanımlarla desteklenen denek ırk, ilk gözlemle son gözlem arasında büyük bir farklılık gösterememiştir.

Kendi ırksal farklılıkları sadece DNA’larındaki bir kaç yapı taşı olsa da; ırkın genelinde – istisnai bir yüzde olsa da totali etkileyecek bir oran değildir – “yok etme” üzerine bir eğilim görülmektedir. Kendilerinden daha alt formlarda olsa dahi, birlik bilinçleri gelişememiş “insanlarda”, %80’lik bir kısım hala yaşamsal temel ihtiyaçlarını karşılayacak durumda değildir. Ancak bu büyük orana bilinçli bir destek de bulunmamaktadır.

Farklı zamanlarda, aynı sonuçlar veren diğer eğilimleri özetlemek gerekirse;
- Sorgulama becerileri gelişmemiştir; kendilerine verilen bilgileri “mutlak doğru” olarak kabul edebilmekte, ve bu şekilde yönlendirilmeleri sağlanmaktadır,
- Kendi ırk gruplarını “düşman” olarak görebilmekte, ve öldürerek kendi yok oluşlarını gerçekleştirmektedirler,
- İnanç adını verdikleri; farklı ve matematiksel olarak açıklanamayan düşünce sistemlerine sahiptirler ki; inanç farklılıklarını da yok etmek için geçerli bir sebep olarak değerlendirmektedirler,
- Kendilerine sunulan bir çok kaynak ve canlıyı yok ederek, yaşam alanlarına sebepsiz saldırmaktadırlar. Henüz yaşam alanları ile uyumlu yaşam şekli anlayışına erişememişlerdir,
- Sürekli olarak kendi formlarını değiştirmek için, ürettikleri yapay maddeleri kullanmakta, teknolojik süreçte ise operasyonlar gerçekleştirmektedirler. Ancak kendi “ideal” kavramlarına henüz ulaşamamışlardır,
- Yaşanılan gezegen genelinde “demokrasi” adı verilen bir sistemi benimsemeye çalışmakta, ancak bu sistemi kendi yorumlarına göre çalıştırmaktadırlar. Bu yönetimsel sistemde olduğu gibi, diğer birçok yaşamsal konuda da objektif davranış sergileyebildikleri pek rastlanmamıştır,
- Kendilerini kesinlikle tek ırk; insan olarak görmemekle birlikte; ülke – toplum – aile gibi ayrımlarla yaşamayı tercih etmektedirler. Ancak bu kavramlar için de ortak yaklaşım veya düşünceye sahip değildirler.

Bu özet tablo geliştirilebilir. Ama seçilen örenekler, genel resmi gösterebildiğinden diğer detaylar verilmemektedir.

Önümüzdeki zaman dilimi için, verilerle yapılabilecek öngörüler ise; bu ırkta düşünsel bir gelişme olmadığı sürece, hem yaşam alanlarını ve diğer yaşam formlarını, hem de kendi hayatlarını yok edebilecekleri yönündedir.”