29 Mart 2013 Cuma

Yeni Sendrom




Eskiden yaygın olan ve eleştirilen, erkekler tarafından ise içten içe kıskanılan durum; yaşlı ve paralı erkeklerin, daha doğrusu amcaların, çok genç ve gösterişli bayanlarla birlikte olmalarıydı. Belki de kadınların, gençleşme dürtüsünü besleyen donelerden biri de bu olmuştur yıllar boyunca...

Bu olay 2000’li yıllara geldiğinde, genellikle banka cüzdanı dolu kadınların da, aynı erkekler gibi, karşı cinsten gençlerle birlikte olmaları şeklinde bir hal aldı, ama genel toplumsal yapımızdan ötürü bu durum, diğer örnekten daha sert tepkiler aldı...

İki olay da trajikomikti aslında; çünkü ilginin asıl sebebinin “para” olması ve kendileri için değil paraları için sevilen insanların gerçekleri reddetmesinin başka bir açıklaması yoktu... Arada belki genç yaşta anne ve babalarını kaybedenlerin, bu psikolojik açlıkla, birlikte oldukları büyük yaştaki insanlar da vardır ama... yüzdesi çok yüksek değil sanırım.

Bugün kozmetik sektörü, bu yaş baskısından o kadar gelişti ki; 50 yaşında bir kadın rahatlıkla 35’inde görünebiliyor, ve partner seçimini (nedenleri kendinde saklı) +/-15 şeklinde yapabiliyor durumda...

Her ne kadar birbirey olarak herkesin, seçim özgürlüğü ve istediği şekilde yaşam özgürlüğü olduğuna inansam ve bu fikri desteklesem de, “ağabey”, “amca” diyebilecekleri adamları, kendi çevrelerine “erkek arkadaşım” diye tanıtan genç kızların durumu, ve “abla”, “teyze” diyebilecekleri kadınları, kendi çevrelerine “kız arkadaşım” diye tanıtan gençlerin hali bana garip ve hastalıklı görünüyor; kimse kızmasın!...

Bunun altında kesinlikle patalojik bir durum olmalı... Tıp, psikiyatri okumadım, psikolog da değilim ama, biraz toplum bilmi, biraz insan bilmi ile ilgilenenlerin daha farklı düşünmesi de zor gibi...Yazdıklarım, çok zorunuza gitmişse söyle düşünebilirsiniz; “anneniz, kendisinden 15-20 yaş küçük bir erkekle flört etmeye başlasa....”, veya “babanız, sizin yaşınızda biriyle birlikte olsa....”, ya da “kardeşinizin partneri ile arasında ciddi bir yaş farkı olsa....” bu durum size hastalıklı görünmez miydi?...

Evet, eşini kaybemiş, ya da belirli bir olgunluğa gelmiş kişilerin, hayatlarının sonlarını bir arkadaşla geçirmek istemelerini anlayabiliyorum... Belki 10, belki 15 yaş farkı da olabilir o dönemlerde... ama 20’lerinde olan birinin 40’larında biriyle ‘takılması’, ya da 45 yaşında birinin çocuğu yaşında birine ilgi duyması halinde; tavsiyem bir doktora görünmeleridir!...

21 Mart 2013 Perşembe

...



Dünya dönüyor da dönüyor, neler olup bitmiyor ki bu dönüşe... Saymayacağım.... O kadar yorgunum ki aslında belki de düşündüklerimi bile yazamayacağım....

Niye mi yorgunum??.. Yok taş falan taşımadım, ne de 3-5 çocuğa baktım... sadece düşünmekten ve hissetmekten yorgunum... Çoğuna göre belki de haksızlık ediyorum hayata!.. Belki de haklıdırlar; elimdekilerle sadece şükretmem gerekiyordur ama... öyle değil işte insan! Sadece elindekilere bakmaz, çevresine de bakar, çarpıklıkları görür, yanlışları, acıları... İlla ki kendisinde de olmasına gerek yoktur bunların etkilenmek için, başkalarına da olduğunda etkilenir ya da daha doğrusu, bence, etkilenmelidir...

Benim derdim de bu etkilenmeyen çoğunlukla alakalı ya... Kendimi ayrık otu gibi hissediyorum aralarında... Nasıl bu kadar vurdumduymaz oluyorlar hayatta olanlara??... Nasıl görmezden gelip sorunları yaşıyorlar tüm hızıyla??... Nasıl en küçük bir his bile duymuyorlar olumsuzluklar karşısında??...

İşte ben de toplu müdahale edilmeyen durumları izleyip sıkılıyorum... Sonra vazgeçiyorum sıkılmaktan, ilgimi başka şeylere kaydırıyorum, sonra yeniden aklıma birşey geliyor, suçluluk hissediyorum... En sonunda da yoruluyorum aynı döngüde yaşamaktan...

Benim gibi hisseden insanlar var mıdır diye düşünüyorum.... Bazen umutlanıyorum... Bazense, infial yaratan olaylar olmaya devam ettikçe umutlar kalmıyor, kayboluyor karanlıklarda....

Karanlıkta...

Yorgunum...