20 Eylül 2011 Salı

Münevver Karabulut

­­­­Münevver Karabulut, genç bir kız, canice öldürüldü... Manşetti, 3. – 5. sayfa haberi oldu, sonra unutuldu!.. Neden mi bu ismi örnek olarak veriyorum; çünkü uluslararası haber bile oldu, farklı ülkelerdeki haber kaynaklarında yer aldı, okundu, paylaşıldı...
Ülkemizde de bir çok kadın ve çocuk istismarı, hayvan katliamı da işte bu örnekteki gibi “unutuluyor”! İşte bu umursuzluk ve tepkisizlik sebebiyle de toplumsal sağduyumuz olmuyor, olamıyor...
Bugün okuduğum, yüksek tirajlı gazetede, 2 aylık bir yavru köpeğin başının kesildiği haberi yer alıyordu... yarın unutulacak haberlerden biri daha! Tıpkı geçtiğimiz yıl manşet olan, vahşice saldırılan ve katledilen eşek gibi... tıpkı tüyleri boyanan köpek, ateşe verilen kedi gibi...
“Hayvanları sevmeyen, insanları da sevemez” diye bir söz vardır... Gerçekte de böyle olduğunu görüyoruz zaten. Her gün gazetelerde, haberlerde, “kahve sohbetlerinde” Taciz! Dayak! Kavga! Darp! Tecavüz! ve Cinayet!.. İşte birbirini tamamlayan iki tablo!
Ancak, bunlar sadece, “sohbetlerde” kalıyor nedense! Sanki televizyon dizisi konuşuluyormuş gibi! Sözde entellektülerimizden, sözde medya liderlerinden, sözde akademisyenlerimizden, ve en önemlisi sözde politikacılarımızdan kaçı bir ‘tepki oluşumu’ sağlayabiliyor? Tecavüzü protesto edenlere ‘dışarı çıkmasınlar o zaman’ diyebilen bir zihniyet sadece ve sadece olanları destekliyor! Hepsi bu!
Toplum ise “neme lazımcı”, bana dokunmayan yılan bin yaşasın, hatta sütünü de koyayım, yılan daha da büyüsün... rüzgarda kaybolmuş, farkında değil! uyuyor!..
Utanıyorum...
Bu zihniyetle aynı ülkede yaşamaktan!
Korkuyorum...
Bu toplumla birlikte yok olmaktan!
Kızıyorum...
Hiçbirşey yapamamaktan!

18 Eylül 2011 Pazar

Gizli Dakikalar­­­...

Çok şey vardı aklımda, sanki beynim çok pencereli bir oda. Pencerenin biri açılıyor, biri kapanıyordu, ardı ardına... Sorular, cevaplar, henüz sorulmamışlar ve cevaplanmamışlar... O kargaşada, öylesine başımı kaldırdığımda, büyülenmiş gibi kalmıştım yine, bir anda...
Ne kadar güzeldi... sanki gerçek değildi...
Kalın, büyük çam ağaçları arasında, geceye koşan o sıcak renk!
Gün batıyordu işte, günün en güzel anı, gizli bir kaç dakika başlıyordu, sadece görüp, bilene... Yeşil ulu çamlar, rüzgarda oynayan bir perde gibi, gri ve turuncunun dansını haber veriyordu bana...
Gözlerimi kapattım bir an; akşamın serinini hissettim, hem ruhumda.. hem vücudumda...
O gizli dakikalarda; deniz daha bir güzeldi, su daha bir sakin.... Yağmur daha bir güzeldi, damlalar daha bir narin... Hayat daha bir güzeldi sanki, anlar daha bir hakim; hem zamana, hem de aşka!
İnsan, bu saatte aşık olmalıydı mesela, bu saatte sevmeli, sevişmeli... Bu dakikalarda eğlenmeli, gülmeli ve hissetmeli...
...
... Ve ufuktaki ışık gittikçe parlaklığını kaybederken, pencereler açılıp kapanmaya devam etti...ama ben hala o anın büyüsünde...