Lefkoşa'da, bir akşam üstü. İş
çıkışı, arkadaşımı bekliyorum Saray Hotel karşısı, Konak Eczanesi yanı.. Pek az
yaşanan bu bahar akşamı; hafif esen, insanı canlandıran meltem dolaşıyor yüzümde
ve içime çekiyorum tarih kokan havayı, sanki başka bir zaman diliminde...
Köşeden iki bisikletli görünüyor,
Girne Caddesi'nde, ard arda eski, siyah, gıcırdayan bisikletleri ile, yorgun
pedallerini çeviriyorlar birlikte... Rengi solmuş ve sünmüş mavi kazağı,
dökülmüş dişleri ile ona takılıyor gözüm, evinin yolunda, aynı kaderi
paylaşıyor oğlu, yanında.
Siyah güneş gözlüklerimin
ardında, gözlerim hafif buğulu, bir sızı giriyor içime, belki de onu bildim
bileli, daha 5-6 yaşındayken hissettiğim sızı bu, aynı şekilde...
Kim bilmez ki, Lefkoşa'da
Hamish'i... Hatta belki de tüm yarım ada biliyordur, bisikletiyle yıllardır
sandviç satarak geçinen, Filistin'den göçen ailenin hayat hikayesini... Lefkoşa
Deveciler Sokağı’nda, 2 oda evini, ve ülkesinden uzak, yıllardır verdiği yaşam
mücadelesini...
İlk okula başladığım yıllarda
tanımıştım önce kendini, 23 Nisan provalarında sattığı sandviçlerini... O
günlerden bu güne, benim hayatımda neler neler değişti, ama onun siyah gıcırdayan
bisikleti ve hayat savaşı aynı kaldı, bitemedi...
2004 Annan Planı Referandumu
sonrasında, Kuzey Kıbrıs'ta ilk kez yeniden, umutlar yeşerdi, ama Hamish için
hiçbir şey değişmedi... Umut, hep başkalarının türküsü oldu ve dinlendi...
Bugün belki de, 23 Nisan
gösterilerindeki bebelerin, anneleri babaları; cumhurbaşkanı adayları;
milletvekili veya sisteme aykırı duranları; Hamish'in elinden, en az bir kez
sandviçini yedi, ama bu toprağı ülke belleyen bu adama 40 yılda ne verdi?..
Yoğun bir 2015 Nisan gündemi
sonlanırken; yağmurlu Çocuk Bayramı ve iki turlu Cumhurbaşkanlığı Seçimi ardında;
en çok Hamish kaldı aklımda, ve hiç azalmayan mücadelesi, siyah gıcırdayan
bisikleti ile Lefkoşa sokaklarında...