28 Nisan 2015 Salı

Hamish



Lefkoşa'da, bir akşam üstü. İş çıkışı, arkadaşımı bekliyorum Saray Hotel karşısı, Konak Eczanesi yanı.. Pek az yaşanan bu bahar akşamı; hafif esen, insanı canlandıran meltem dolaşıyor yüzümde ve içime çekiyorum tarih kokan havayı, sanki başka bir zaman diliminde...

Köşeden iki bisikletli görünüyor, Girne Caddesi'nde, ard arda eski, siyah, gıcırdayan bisikletleri ile, yorgun pedallerini çeviriyorlar birlikte... Rengi solmuş ve sünmüş mavi kazağı, dökülmüş dişleri ile ona takılıyor gözüm, evinin yolunda, aynı kaderi paylaşıyor oğlu, yanında.

Siyah güneş gözlüklerimin ardında, gözlerim hafif buğulu, bir sızı giriyor içime, belki de onu bildim bileli, daha 5-6 yaşındayken hissettiğim sızı bu, aynı şekilde...

Kim bilmez ki, Lefkoşa'da Hamish'i... Hatta belki de tüm yarım ada biliyordur, bisikletiyle yıllardır sandviç satarak geçinen, Filistin'den göçen ailenin hayat hikayesini... Lefkoşa Deveciler Sokağı’nda, 2 oda evini, ve ülkesinden uzak, yıllardır verdiği yaşam mücadelesini...

İlk okula başladığım yıllarda tanımıştım önce kendini, 23 Nisan provalarında sattığı sandviçlerini... O günlerden bu güne, benim hayatımda neler neler değişti, ama onun siyah gıcırdayan bisikleti ve hayat savaşı aynı kaldı, bitemedi...

2004 Annan Planı Referandumu sonrasında, Kuzey Kıbrıs'ta ilk kez yeniden, umutlar yeşerdi, ama Hamish için hiçbir şey değişmedi... Umut, hep başkalarının türküsü oldu ve dinlendi...

Bugün belki de, 23 Nisan gösterilerindeki bebelerin, anneleri babaları; cumhurbaşkanı adayları; milletvekili veya sisteme aykırı duranları; Hamish'in elinden, en az bir kez sandviçini yedi, ama bu toprağı ülke belleyen bu adama 40 yılda ne verdi?..

Yoğun bir 2015 Nisan gündemi sonlanırken; yağmurlu Çocuk Bayramı ve iki turlu Cumhurbaşkanlığı Seçimi ardında; en çok Hamish kaldı aklımda, ve hiç azalmayan mücadelesi, siyah gıcırdayan bisikleti ile Lefkoşa sokaklarında...