Vadinin
tam ortasındayım, iki yanımda dağlara tırmanmak için ayrılan patikalar
arasında. Ortadaki düz yolda yürüyorum, sağa sola sapmadan, iki yanımda
dağları izliyorum tüm ihtişamlarıyla.
Sanki
eski çağlarda yazılmış bir epiğin giriş bölümündeki tasvislere konu
olan doğa; şimdi tüm duyularımla karşımda... Sol tarafımda sıra dağlar,
gri zirveler bulutlarla kaplı, aydınlanıyor ışık hüzmeleri ile aralarda;
siyah ışıkla dans ediyor sanki, güç ve savaşın duygusunda...
Sağ
tarafımdaki boz kırlı dağlar ise, güneşli, beyaz bulutlarla. Parlak
mavi gökyüzü, sanki bütün hayatı sunuyor gibi toprağa, çağırıyor beni,
sessiz bir şarkıyla...
Bir
müddet daha, ortada uzanan yolu takip ettikten sonra, patika sağa doğru
kıvrılıyor adımlarımın altında. Tam karşımda, mavi gök altında yükselen
dağ, gittikçe yaklaşıyor bana...
Uzunca
bir süre yol aldıktan sonra, diğer dağı düşünüyorum ardımda, ve dönüp
bakmak istiyorum ihtişamına, arkamda. Bulutları bana yaklaşmış ve takip
etmiş gibi yüzleşirken sırtımdaki grinin her tonuyla; anlıyorum ki yağan
yağmur bendim orada aslında; fırtınalar, şimşekler yaratmış ruhunda.
Bulutları da ben götürmüştüm önceden ona, ve şimdi yürüyordum maviliğin altındaki dağa, yağmak için topraklarına...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder