Dünyaca ünlü bir Hint filmiydi “Avaremu”... konusunu tam hatırlamıyorum, ama müziği aklımda kalmıştır hep... Bir aya yakın bir süre hiç bir şey yazmayıp, avare avare dolaştığımdan olsa gerek, yazıya böyle başlayalım, bakalım bizi nereye götürecek diyorum... kanepede uzanmış, yağmurun yağmasını bekleyerek...
Avarelik iyi bir şey midir?.. Son bir yıla yakın süredir, böyle yaşıyorum... İş güç yok, sorumluluk yok, kimsenin ağız kokusunu çekmek yok... Sanki kulağa hoş geliyor gibi, ama bunun yanında; ekonomik bağımlılık, iş muhitlerinden uzaklaşma, ve “nerede çalışıyorsunuz” sorusuna verdiğiniz cevapla karşılaştığınız ilginç yüz ifadeleri var... ve terazinin dengesinin, günlük ruh halinize göre değişmesi...
Bir arkadaşım, bu sürecin, kendimi daha iyi tanımamla ilgili bir yolculuk olduğunu söylüyor, bakalım son durak neresi? Avarelik yolculuğumda; bol bol kitap okuyor, yeni ortamlara giriyor ve bir yavru köpeğe annelik yapıyorum... Bu süreçte farkettiğim bazı konuları da sizinle paylaşmak istiyorum.
Avarelik iyi bir şey midir?.. Son bir yıla yakın süredir, böyle yaşıyorum... İş güç yok, sorumluluk yok, kimsenin ağız kokusunu çekmek yok... Sanki kulağa hoş geliyor gibi, ama bunun yanında; ekonomik bağımlılık, iş muhitlerinden uzaklaşma, ve “nerede çalışıyorsunuz” sorusuna verdiğiniz cevapla karşılaştığınız ilginç yüz ifadeleri var... ve terazinin dengesinin, günlük ruh halinize göre değişmesi...
Bir arkadaşım, bu sürecin, kendimi daha iyi tanımamla ilgili bir yolculuk olduğunu söylüyor, bakalım son durak neresi? Avarelik yolculuğumda; bol bol kitap okuyor, yeni ortamlara giriyor ve bir yavru köpeğe annelik yapıyorum... Bu süreçte farkettiğim bazı konuları da sizinle paylaşmak istiyorum.
Çalışmadığım, ve buna bağlı olarak ‘arkamdan konuşan insanların’ olmadığı bir konumda olduğumdan, dedikodu veya can sıkıcı laflar konusunda ciddi bir temizlenme yaşıyorum... ‘O, bunu dedi. Bu, bunu yaptı yok!’, gece yatarken veya sabah kalktığımda, sadece kendimle ilgili yapmayı planladığım şeyler aklımda... ‘Hesaplaşmalar, gerginlikler yok!’, iletişimde olduğum insanlar, sadece ben olduğum için yanımda... ‘Sureten diyaloglar yok!’... Uzun lafın kısası, daha rafine insanlarla, daha doğal ve içten bir yaşam... Daha çok yürüyüp, daha çok fark ediyorum rüzgarı ve güneşi, daha çok anlıyorum mevsimlerin değiştiğini, günlerin uzadığını, elime kahvemi aldığımda kokusunu duyarak içiyorum, yağmuru seyrederken... Hayatı sadece yaşamıyorum, yaşananları da izliyorum; sokaktaki, evdeki, alış verişteki insanları daha farklı gözlemliyorum... ama her şeyden önemlisi düşünüyorum! Daha önceleri ne kadar az ‘gerçekten’ düşündüğümü fark edip şaşırıyorum...
Halbuki ne acı, insanların yaşam koşuşturmasında yaşamı hissetmeyi ve düşünmeyi unutması!!!... Herkese ‘avare’olun, ve hayatı duymaya çalışın, bunun için de hiç bir iş yapmayın demiyorum tabii... Ama yaşarken, o koşuşturmada ‘nefes almayı’da unutmayın sadece!
Hayat bir yolculuksa ve zaman da sınırlıysa... Cahit Sıtkı Tarancı ile düşünelim biraz da:
Halbuki ne acı, insanların yaşam koşuşturmasında yaşamı hissetmeyi ve düşünmeyi unutması!!!... Herkese ‘avare’olun, ve hayatı duymaya çalışın, bunun için de hiç bir iş yapmayın demiyorum tabii... Ama yaşarken, o koşuşturmada ‘nefes almayı’da unutmayın sadece!
Hayat bir yolculuksa ve zaman da sınırlıysa... Cahit Sıtkı Tarancı ile düşünelim biraz da:
Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.